Eyvah bu bâzîçede(oyunda)
bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada
bilmem ne kazandık
Ziya Paşa
ender erdemil
En ağır şey, düşmana
muhtaç olmaktır. Düşünün, kuyunuzu kazmaya niyetli birine, kendi deyiminizle
geçici bir süre için muhtaç hissediyorsunuz kendinizi. O sizin elinizden
tutacak, içine düştüğünüz çukurdan çıkaracak. Oysa biliyorsunuz ki, elinizden
tutmasını beklediğinizi kişi sizin kuyunuzu kazanların içindedir. Onların
düşüncelerinin savunucusu eylemlerinin destekçisidir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu da Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Cumhurbaşkanlığına
aday olarak açıkladıktan sonra ona "muhtaç olduğumuz" algısını
yarattı.
Bu algının yaratılmasında
kuşkusuz, Tayyip Erdoğan'ın korkutucu görüntüsünün rolü büyüktü.
Tayyip Erdoğan, başbakan
olduğu süre içerisinde yaptıklarıyla milletin gözünü korkutmuş; yaptıkları,
erki tümüyle ele geçirdiğinde yapacaklarının habercisi olmuştu.
Oysa gözden kaçan, Tayyip
Erdoğan'ın başbakan olduğu yılar içinde erki tamamen ele geçirdiğiydi. Gülen
Cemaatiyle işbirliği içinde hesapsızca kullandığı erk, Cemaatle ilişkileri
bozulduğunda sınırlanmış gibi göründü. Cemaatle Erdoğan arasındaki erki ele
geçirme savaşı, Erdoğan'ın elini kolunu bağlamış gibi göründü topluma.
Erdoğan'ın elindeki gücün
sınırlanmış görünmesi," Cumhurbaşkanı olursa anamızı ağlatır"
algısının da temel dayanaklarından biri oldu.
Bütün bu koşullar; ona
göre daha ılımlı, okumuş yazmış bir kişinin kurtarıcı konumuna oturtulması için
yeterli sayıldı. Ancak, "kurtarıcı" sadece "kurtarma"
yöntemleriyle Başbakan'dan ayrılıyordu. Yol aynıydı. Cumhuriyet'i ortadan
kaldırma hedefi aynıydı. Bunu da "Başbakanın başbakanlığını beğeniyorum.
Güzel projelerini sürdürmesini istiyorum." sözleriyle ilan etti kurtarıcı.
Kurtarıcı, Menderes'in
mezarını ziyareti sırasında Menderes'i demokrasi kahramanı ilan edip, ondan
önceki CHP yönetimini "Mutlakiyet" olarak tanımladı. Onun bu
tanımının Cumhuriyet'in ilk 15 yılını da kapsadığını "Cumhuriyet'i eli
sopalı" olarak tanımladığı önceki demeçlerinden / verdiği röportajlardan
anlıyoruz.
Kurtarıcımız Ekmeleddin
İhsanoğlu, Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetten pek hoşlanmıyordu. Bunda
Babasının laik Türkiye Cumhuriyeti tarafından yurdu terketmek zorunda
bırakılmasının da etkisi var mıydı bilemiyoruz.
Menderes'in laik
Cumhuriyet'i yıkmak için elinden geleni yaptığını ancak başarılı olamadığını
biliyoruz. "İnkılâpların millete mal olmuşları yaşayacak" dediğini,
Millete mal olmamışlar olarak tanımladıkları
arasında da Laikliğin olduğunu biliyoruz. Kısa bir gözlemle, Menderes'in
yapmaya çalışıp beceremediklerini bugün Tayyip Erdoğan'ın tek tek hayata
geçirdiğini görebiliyoruz. Anlıyoruz ki Menderes'le başlayan laik Cumhuriyetin
ortadan kaldırılması süreci kesintiye uğramamıştır. Süreç bugün de Tayyip
Erdoğan tarafından yürütülmektedir.
Ekmeleddin İhsanoğlu,
yukarıda anlattıklarımızdan anlaşılacağı gibi; laik Cumhuriyet'in yıkılma
sürecini "Güzel projeler" olarak tanımlamakta, sürdürülmesinden yana
olduğunu söylemektedir.
Türkiye'yi Erdoğan'ın
zulmünden kurtaracağı söylenen "kurtarıcının" gerçek kimliği budur.
Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu "kurtarıcı" yı aday olarak
belirlerken ve başka bir aday çıkarılmasının önünü baskı yaparak keserken
bunları bilmiyor muydu?
Ya
"kurtarıcıya" dört elle sarılan Atatürkçüler, Cumhuriyet
savunucuları, devrimciler Ekmeleddin Bey'in gerçek kimliğini hala anlamadılar
mı?
Selahattin Demirtaş'ı
(var oluşu nedeniyle) tartışma dışında tutarsak, iki aday kalyıyor. İkisi de
Türkiye'yi İslam devleti olarak görmek istiyor. İkisi de İslam devletini
yöneten olarak olarak bölgede ABD'nin vereceği görevleri yapmaya talip. Batı da
zaten Türkiye'den bir ılımlı İslam devleti olmasını ve bölgesinde kendisine
verilecek görevleri yerine getirmesini bekliyor.
Bu durumda adaylardan
birini diğeriyle kıyaslayıp "kurtarıcı" olarak görmek ne kadar
gerçekçidir?
Bu adaylardan herhangi
birine oy vermek, "ılımlı islamı" kabullenmek, ABD'nin bölgede
yürüttüğü politikaların uygulayıcısı olarak görevlendirilmeye onay vermek değil
midir?
Ekmeleddin İhsanoğlu'na
oy vermeyi "kurtuluş" olarak görenler onun demeçlerinin "umut
verici" bölümlerini duymayı tercih ediyorlar. Atatürkçülerin, Cumhuriyet
savunucularının kabul edemeyeceği bölümlerini duymamış gibi yapıyorlar. Hatırlattığımızda
tepki gösteriyorlar. Tayyip Erdoğan'a çalışmakla, vatan hainliğiyle suçluyorlar
bizi. Bunun doğru olmadığını biliyorlar. İçleri rahat değil. Biz de bunu
biliyoruz.
Anlaşılmayan şudur: Hangi
psikolojidir ki sizi Eklmeleddin İhsanoğlu'nun bazı sözlerine kulaklarınızı,
yaptıklarına gözlerinizi kapatmanızı sağlıyor? hangi psikoloji sizi bilerek ve
isteyerek ateşin içine dalmaya zorluyor?
Yenilmişlik psikolojisi;
buna bağlı olarak çaresizlik ve mücadele azminin yitirilişi midir?
Avcısına yakalanan
yabanıl hayvanlarda olduğu gibi adrenaliniz çok yükseldi de teslimiyeti kabul
edip, acıyı hissetmez mi oldunuz?
22 Temmuz 2014 Ender
Erdemil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder