3 Ağustos 2014 Pazar

Ekmeleddin’e muhtaç mıyız?

Eyvah bu bâzîçede(oyunda)  bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
Ziya Paşa

ender erdemil
En ağır şey, düşmana muhtaç olmaktır. Düşünün, kuyunuzu kazmaya niyetli birine, kendi deyiminizle geçici bir süre için muhtaç hissediyorsunuz kendinizi. O sizin elinizden tutacak, içine düştüğünüz çukurdan çıkaracak. Oysa biliyorsunuz ki, elinizden tutmasını beklediğinizi kişi sizin kuyunuzu kazanların içindedir. Onların düşüncelerinin savunucusu eylemlerinin destekçisidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu da Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Cumhurbaşkanlığına aday olarak açıkladıktan sonra ona "muhtaç olduğumuz" algısını yarattı.
Bu algının yaratılmasında kuşkusuz, Tayyip Erdoğan'ın korkutucu görüntüsünün rolü büyüktü.

Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu süre içerisinde yaptıklarıyla milletin gözünü korkutmuş; yaptıkları, erki tümüyle ele geçirdiğinde yapacaklarının habercisi olmuştu.

Oysa gözden kaçan, Tayyip Erdoğan'ın başbakan olduğu yılar içinde erki tamamen ele geçirdiğiydi. Gülen Cemaatiyle işbirliği içinde hesapsızca kullandığı erk, Cemaatle ilişkileri bozulduğunda sınırlanmış gibi göründü. Cemaatle Erdoğan arasındaki erki ele geçirme savaşı, Erdoğan'ın elini kolunu bağlamış gibi göründü topluma. 

Erdoğan'ın elindeki gücün sınırlanmış görünmesi," Cumhurbaşkanı olursa anamızı ağlatır" algısının da temel dayanaklarından biri oldu.
Bütün bu koşullar; ona göre daha ılımlı, okumuş yazmış bir kişinin kurtarıcı konumuna oturtulması için yeterli sayıldı. Ancak, "kurtarıcı" sadece "kurtarma" yöntemleriyle Başbakan'dan ayrılıyordu. Yol aynıydı. Cumhuriyet'i ortadan kaldırma hedefi aynıydı. Bunu da "Başbakanın başbakanlığını beğeniyorum. Güzel projelerini sürdürmesini istiyorum." sözleriyle ilan etti kurtarıcı.
Kurtarıcı, Menderes'in mezarını ziyareti sırasında Menderes'i demokrasi kahramanı ilan edip, ondan önceki CHP yönetimini "Mutlakiyet" olarak tanımladı. Onun bu tanımının Cumhuriyet'in ilk 15 yılını da kapsadığını "Cumhuriyet'i eli sopalı" olarak tanımladığı önceki demeçlerinden / verdiği röportajlardan anlıyoruz.

Kurtarıcımız Ekmeleddin İhsanoğlu, Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetten pek hoşlanmıyordu. Bunda Babasının laik Türkiye Cumhuriyeti tarafından yurdu terketmek zorunda bırakılmasının da etkisi var mıydı bilemiyoruz.
Menderes'in laik Cumhuriyet'i yıkmak için elinden geleni yaptığını ancak başarılı olamadığını biliyoruz. "İnkılâpların millete mal olmuşları yaşayacak" dediğini, Millete mal olmamışlar olarak tanımladıkları  arasında da Laikliğin olduğunu biliyoruz. Kısa bir gözlemle, Menderes'in yapmaya çalışıp beceremediklerini bugün Tayyip Erdoğan'ın tek tek hayata geçirdiğini görebiliyoruz. Anlıyoruz ki Menderes'le başlayan laik Cumhuriyetin ortadan kaldırılması süreci kesintiye uğramamıştır. Süreç bugün de Tayyip Erdoğan tarafından yürütülmektedir.

Ekmeleddin İhsanoğlu, yukarıda anlattıklarımızdan anlaşılacağı gibi; laik Cumhuriyet'in yıkılma sürecini "Güzel projeler" olarak tanımlamakta, sürdürülmesinden yana olduğunu söylemektedir.
Türkiye'yi Erdoğan'ın zulmünden kurtaracağı söylenen "kurtarıcının" gerçek kimliği budur.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu "kurtarıcı" yı aday olarak belirlerken ve başka bir aday çıkarılmasının önünü baskı yaparak keserken bunları bilmiyor muydu?

Ya "kurtarıcıya" dört elle sarılan Atatürkçüler, Cumhuriyet savunucuları, devrimciler Ekmeleddin Bey'in gerçek kimliğini hala anlamadılar mı?
Selahattin Demirtaş'ı (var oluşu nedeniyle) tartışma dışında tutarsak, iki aday kalyıyor. İkisi de Türkiye'yi İslam devleti olarak görmek istiyor. İkisi de İslam devletini yöneten olarak olarak bölgede ABD'nin vereceği görevleri yapmaya talip. Batı da zaten Türkiye'den bir ılımlı İslam devleti olmasını ve bölgesinde kendisine verilecek görevleri yerine getirmesini bekliyor.
Bu durumda adaylardan birini diğeriyle kıyaslayıp "kurtarıcı" olarak görmek ne kadar gerçekçidir?

Bu adaylardan herhangi birine oy vermek, "ılımlı islamı" kabullenmek, ABD'nin bölgede yürüttüğü politikaların uygulayıcısı olarak görevlendirilmeye onay vermek değil midir?

Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy vermeyi "kurtuluş" olarak görenler onun demeçlerinin "umut verici" bölümlerini duymayı tercih ediyorlar. Atatürkçülerin, Cumhuriyet savunucularının kabul edemeyeceği bölümlerini duymamış gibi yapıyorlar. Hatırlattığımızda tepki gösteriyorlar. Tayyip Erdoğan'a çalışmakla, vatan hainliğiyle suçluyorlar bizi. Bunun doğru olmadığını biliyorlar. İçleri rahat değil. Biz de bunu biliyoruz.

Anlaşılmayan şudur: Hangi psikolojidir ki sizi Eklmeleddin İhsanoğlu'nun bazı sözlerine kulaklarınızı, yaptıklarına gözlerinizi kapatmanızı sağlıyor? hangi psikoloji sizi bilerek ve isteyerek ateşin içine dalmaya zorluyor?

Yenilmişlik psikolojisi; buna bağlı olarak çaresizlik ve mücadele azminin yitirilişi midir?

Avcısına yakalanan yabanıl hayvanlarda olduğu gibi adrenaliniz çok yükseldi de teslimiyeti kabul edip, acıyı hissetmez mi oldunuz?

22 Temmuz 2014 Ender Erdemil    





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder